Gürkan Danık Beyden İşsizlik ve İstİhdam adlı Akademik Makale sizlerle

                                            İŞSİZLİK VE İSTİHDAM
                                                                                                        
                                                                                                         GÜRKAN DANIK
                                                                                                                     Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
                                                                                                           İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / İKTİSAT

ÖZET

İşsizlik ve İstihdam her zaman ekonomik düzenin en önemli göstergeleri olmuştur ve olmaya da devam edecektir. İşsizlik dediğimiz kavram ve sonucunda gerçekleşen istihdam düzeyi tek bir ülkenin değil küresel anlamda hemen hemen bütün ülkelerin ortak bir problemidir.
İşsizlik konusu herkesin kafasını karıştıran bir kavram. Bu konuya biraz daha açıklık getirelim önce işin bilimsel yönüne bakmak gerekirse dünyanın neresinde olursa olsun işsizliğin literatürde ki tanımı cari ücret düzeyini kabul ettiği halde bir kişinin işsiz kalmasıdır. Buradaki cari ücret kavramı çok önemli küreselleşen dünyada Neo liberal hareketlerle birlikte işsizliğinde tanımı değişti artık kişiler cari ücret seviyesini reddedip kendi yeteneklerine göre, eğitim bilgilerine göre ve aldıkları formasyon şekli ile iş bulmak ve buna denk gelen ücreti kabul etmekteler

Ülkelerin kendi politikalarına göre bu politikaların sonuçları doğrultusunda yıllık olarak her ülke belli bir işsizlik oranı ile karşı karşıya kalmaktadır hatta bazen bu sorun öyle içinden çıkılmaz bir duruma gelir ki karşımıza işsizliğin fitilini yaktığı ve bir çok problemi arkasından getirdiği küresel çapta krizlere neden olabilir dünya ekonomi tarihine baktığımızda bu senaryolara dünya yabancı değildir. (1929 Büyük Buhran)
JEL KODU: E24

ABSTRACT
The economic system always has been one of the most important indicators of employment and unemployment, and will continue to be. We call on the level of employment and unemployment that occurred as a result the concept is not a single country in a global sense is a common problem of almost all countries.
The subject of unemployment is a concept that confuses everyone. Let's clarify this a bit more before you need to look at the scientific aspects of the work, if you are in the world, no matter where in the literature the definition of the current charge level of unemployment in case of acceptance, the person remains unemployed. Here, the Charge Current is very important in a globalizing world the concept of the neo-liberal movement in conjunction with the definition of unemployment has changed, now people rejected their own abilities and current charge level, according to the shape of the formation based on the information they receive training and find a job and accept it with a fee that corresponds to

Countries in accordance with their own policies in line with the results of these policies on an annual basis, each country is faced with certain unemployment rate unemployment we face this issue sometimes even becomes so complicated that the fuse burned, and that brings a lot of problems that may cause a global crisis of the world economy from behind looking into the history of the world is no stranger to this scenario.
(1929 The Great Depression)
JEL CODES : E24

ANAHTAR KELİMELER
İşsizlik, istihdam, cari ücret, neo-liberal, küreselleşen dünya, işsizlik oranı, dünya ekonomi tarihi, 1929 Büyük Buhran
KEYWORDS
Unemployment, employment, Charge Current, neo-liberal, a globalizing world, unemployment rate, economic history of the world, 1929 The Great Depression

GİRİŞ:
   İşgücü piyasasını diğer piyasalardan farklı kılan önemli bir özellik bu piyasanın insan unsuru içermesidir. Dolayısıyla emeğin alınıp satıldığı bir piyasanın bir mal piyasası gibi değerlendirelemeyeceği tartışma götürmez bir gerçektir. İşgücü piyasasında ortaya çıkabilecek bir dengesizlik insanı hem ekonomik hem de sosyal açıdan mağdur edecek bir işsizlik sorununu ortaya çıkaracaktır. Bu bakımdan işgücü piyasasının dengeye gelmesinde salt ekonomik kurallar yeterli değildir, bunun yanında sosyal ve psikolojik faktörler de dikkate alınmalıdır.             Şimdiye kadar bilinen Ortodoks ( neo-klasik ve Keynesci) teoriler artık bugün yaşanmakta olan işsizlik sorununu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Değişen ekonomik ve sosyal hatta kültürel koşullar yeni yaklaşımları doğurmuştur.[1]
MAKRO EKONOMİK ANLAMDA İŞSİZLİK:
  İşsizliğin anatomisine baktığımızda işsizlik, çalışma gücünde ve arzusunda olan ve cari ücretten çalışmaya razı olup da iş bulamayan işgücünün varlığıdır. İşsizlik oranı ise bu tanıma göre iş bulamayan işgücünün toplam işgücüne oranıdır.Ekonomik performansın bir yönü, ekonominin üretken kaynaklarını ne kadar iyi kullandığıdır. İstihdam, üretim faktörlerinin –emek, toprak ve sermaye- fiili olarak üretim sürecinde kullanılmasıdır. Bu istihdamın geniş anlamda tanımıdır. Mevcut kaynakların üretime katılmayan kısmı eksik istihdam veya işsizlik olarak ifade edilir. Üretim faktörlerinin tam olarak istihdam edilmesi halinde bir ekonominin üretebileceği mal ve hizmetlerin miktarına potansiyel hasıla, doğal hasıla ya da tam istihdam hasılası denilir. Fiili hasıla düzeyi potansiyel hasılanın altında ise ekonomide üretim açığı oluşur. İstihdam ve işsizlik kavramlarının daha iyi anlaşılabilmesi için işgücü kavramının açıklanması gerekmektedir. Ekonomik anlamda işgücü ya da emek, ülke nüfusuna dayanmaktadır. İşgücü, çalışma kabiliyeti ve isteğine sahip nüfustur. İşgücü, ülke nüfusundan çalışma çağı dışındaki nüfus (0-15 yaş arasında ve 65 yaş üstünde olanlar) ile çalışma çağındaki nüfus içerisinde olup da çalışma istek ve kabiliyetinde olmayanların (ev hanımları, öğrenciler, emekliler, mahpuslar, sakatlar, mülk geliri ile geçinenler, askerler, çalışmak istemeyenler…) düşülmesi ile elde edilir. İşgücü de kendi içerisinde çalışanlar (fiilen istihdam edilenler) ve işsizler olarak iki gruba ayrılmaktadır. İstihdam açısından emek, çalıştırılan insan sayısı veya işgücü saati cinsinden ölçülür. [2]
İŞSİZLİK TÜRLERİ:
İşsizlik farklı alanlarda sınıflandırılabilir bu sınıflandırma yaş,cinsiyet,eğitim durumu,etnik köken gibi çeşitli kişisel karakteristiklere göre gruplandırma yapılabileceği gibi coğrafi dağılıma, meslekler, işsizliğin süresine ve nedenine göre de sınıflandırılabilir. (Yıldırım, Karaman, Taşdemir 2012)
Açık İşsizlik ve Gizli İşsizlik
 Açık işsizlik bir kişinin para kazanmak veya geçimini temin etmek üzere yapacak bir işinin olmamasıdır. Gizli işsizlik ise bir kişinin açık bir şekilde işsiz görünmemesine rağmen, gerçekte üretime hiçbir katkısının olmamasını ifade eder. Şayet bir işyerinde işçilerden bir kısmı işten çekildiği halde üretimde bir azalma olmuyorsa, o işyerinde gizli işsizler konumunda işçiler vardır. Aynı şey ekonominin herhangi bir sektörü veya ekonominin tümü için de söz konusudur.[3]
İradi ve Gayriiradi İşsizlik
 Bir işçi, marjinal ürününe yada verimliliğine eşit bir reel ücret teklifini reddettiği zaman iradi işsiz olarak kabul edilmektedir. Bu reddetme, yasal zorunluluktan, sosyal uygulamalardan, pazarlıktan veya psikolojik nedenlerle olabilir. İrade Dışı İşsizlik  türünde ise işçinin piyasada geçerli ücret haddinden çalışmayı kabul ettiği halde [4]



[1] İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
[1] T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8) sy 109-110
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy 362-363


büsbütün arzusu dışında oluşmaktadır. Bu işsizlerin sayısının açık işleri aşmasının yani işgücü arz fazlası bulunmasının sonucudur.[5]
Friksiyonel İşsizlik
  Friksiyonel işsizlik, işgücü piyasasındaki olağan hareketlilikten dolayı ortaya çıkar. Ekonomi tam istihdamda iken dahi bu tarz işsizliğin ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bazı insanlar ilk defa işgücüne dahil olur ve iş ararlarken, bazıları da işlerini değiştirirler. Bazı firmalar işçi çıkarırken bazıları da yeni işçiler almaktalar ve bazı firmalar kapanırken yenileri kurulmaktadır.[6]
Yapısal İşsizlik
  Ekonomide oluşan yapısal değişikler işsizliğe yol açabilir. Örneğin, mallara yönelik talebin bileşimi değişince emek talebinin yapısı da değişir. İşgücünün bu yeni durumuna tam olarak uyum sağlamasına kadar ortaya çıkan işsizlik yapısal işsizlik olarak adlandırılır. Bu tür işsizlik, işgücünün beceriler, meslekler, sektörler ve coğrafi dağılım açısından yapısının işgücü talebinin yapısıyla tam olarak uyuşmamasından kaynaklanır.
Ekonomik büyüme de emek talebinin yapısını değiştirir. Örneğin bir bölgede emek talebi artarken bir başka bölgede azalır. Vasıfsız işgücü talebi azalırken eğitilmiş ve yüksek kaliteli emek talebi artmaktadır.
Yapısal işsizliğin bir türü de teknolojik değişmelerden kaynaklanır. Geleneksel olarak nispeten bol emek kullanan endüstrilerin zamanla makineleşmesiyle buralarda istihdam edilen işgücü azalmaktadır. Bu şekilde üretimde sermaye yoğunluğunun artmasıyla oluşan işsizliğe teknolojik işsizlik denir.[7]
Devrevi İşsizlik
 Devrevi işsizlik ekonomide belli dönemler itibariyle ortaya çıkan işsizliktir. İki türü vardır: Mevsimlik ve konjonktürel işsizlik, Mevsimlik işsizlik, ekonomik faaliyetlerin yılın belirli dönemlerinde yoğunluklarını kaybetmelerine bağlı olarak ortaya çıkar. Bazı sektörlerde belli mevsimlerde çalışma yoğunluğu arttığı halde bazı mevsimlerde faaliyetler yavaşlar hatta tamamen durur. Mesela tarımsal faaliyetler genellikle yarısı kadar bir bölümünü kapsar.
  Devrevi işsizliğin ikinci türü konjonktüreldir. Konjonktürel işsizlik, ekonomik dalgalanmaların gerileme ve durgunluk dönemlerinde toplam talepteki daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan işsizliktir. Konjonktürel işsizlikte, fiili hasıla, potansiyel hasılanın altındadır.  [8]
 İşsizlik Konusundaki Teorik Gelişmeler
  1929 büyük bunalımına kadar neo-klasik iktisadın hakim olduğu dönemde işsizlik tamamen gönüllü bir sorun olarak görülmüştür. Neo-klasik teori bir tam istihdam analizidir ve işsizlik sorunu sadece gönüllü bir işsizliktir. Tam rekabet varsayımı altında işgücü arzı ve talebi işgücü piyasasında karşı karşıya gelerek bir denge gerçek ücret düzeyi oluştururlar. Bu denge durumunda, işgücü arzı işgücü talebine eşit olacağından bir işsizlik durumundan bahsedilemez
  1929’dan sonra ve özellikle de 1936 yılında Keynes’in Genel Teorisi yayınlandıktan sonra işsizlik sorununa bakış açısı tamamen değişmiştir (BULUTAY; 23-25) Keynesci analiz bir eksik istihdam analizidir, bu bakımdan dengenin oluşmasında miktar uyumu mekanizması yani üretim miktarındaki değişimler esas rolü oynayacaktır. Keynes’e göre işsizlik toplam talep yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Keynesci işsizliğin özünde , bireylerin az sayıda mal talep etmeleri vardır. Keynes’e göre işsizlik sorununun çözümünde mutlaka hükümetlerin politikalarla piyasalara müdahale etmesi gerekir.
 Eğitim Düzeyi ve işgücüne Katılma Oranları
Bireyin elde ettiği eğitim, hem ekonomik faaliyetlerin niteliğini hem de işgücüne katılım oranlarını etkileyen bir faktördür. Eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranlarının da yükseldiği görülmektedir. Eğitim düzeylerine göre işgücüne katılım oranları arasındaki fark kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Diğer OECD ülkelerindeki göstergelere paralel olarak, Türkiye'de de eğitim kademeleri yükseldikçe katılım oranlarının arttığı, tüm eğitim kademelerinde erkeklerin katılım oranlarının kadınlardan daha yüksek olduğu gözlenmektedir



[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-363
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-365


Diğer taraftan, kadınlarla erkekler arasındaki açığın eğitim kademeleri yükseldikçe azaldığı görülmektedir. Örneğin, lise düzeyinde cinsiyetlere göre katılım oranları farkı %38.9 iken, yükseköğrenim düzeyinde %7'ye düşmektedir.[9]              
   Nüfusun eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik oranları düşme, işgücüne katılma oranları ise yükselme eğilimindedir. Bununla birlikte, eğitim düzeyi yüksek olmasına karşın işsizlik oranları da yüksek olan bazı ülke deneyimleri, eğitimin işsizlikle mücadelede nasıl bir rol üstlendiği sorusunu hala gündemde tutmaktadır. (Bovın B. (1995): s 69.)
Çeşitli ülke deneyimleri, düşük düzeyde eğitim görmüş olanların yüksek düzeyde eğitim görmüş olanlardan daha yüksek oranda işsiz kaldıklarını göstermektedir. Özellikle, ilk ve ortaöğretim mezunlarının yükseköğretim mezunlarından daha fazla işsiz oldukları gözlenmektedir. Başka bir deyişle, eğitim düzeyinin işsizlik riski konusunda özel bir önem taşıdığı vurgulanmaktadır.( OECD (1995): s, 227)
.Diğer taraftan, eğitim düzeylerine göre ortalama işsizlik oranları arasındaki farkın, genç yaş gruplarında (25-34 yaş) daha fazla olduğu dikkati çekmektedir.

 DÜNYADA İŞSİZLİK
  İşsizlik öncelikle evrensel bir problemdir her bir ülkenin azda olsa çokta olsa bir işsizlik oranı vardır bu dünyadaki bütün ülkeler için geçerlidir. İktisatta çok kullandığımız terimlerden biri olarak geçen tam istihdamın üstünde olan bir sıfır noktası yoktur aslında tam istihdam dediğimiz kavramın bir başka söylem biçimi ile sıfır işsizliğin olduğu tek yer Thomas More’nin Ütopyasında bulmak mümkündür. İşsizlik oranları bir ülkenin tüm sosyal,siyasal,kültürel,ekonomik durumlarına göre farklılık göstermektedir. 2014 yılında OECD ülkelerinde ki işsizlik oranlarına baktığımızda en düşük işsizlik oranları G.Kore, Japonya, Norveç ve İsviçre iken en yüksek işsizlik oranları ise Portekiz, İspanya ve Yunanistan olarak görülmektedir. OECD İşsizlik ortalaması 2014 de %7,3 olarak belirlenmiştir. G.Kore %3,5 Japonya %3,6 Norveç %3,5 İsviçre %4,5 ile en düşük işsizlik oranına sahip iken Portekiz %13,9 İspanya %24,4 Yunanistan ise %26,6 ile en yüksek işsizlik oranlarına sahiptirler Türkiye ise bu sıralamada 2014 yılında %9,9 ile OECD ortalamasının üstünde bir işsizlik oranına sahiptir.
  TÜRKİYEDE İŞSİZLİK

Türkiye’nin işsizlik sorununun temelinde, tarım toplumu niteliğinin az da olsa ağırlığının sürmesi, hızla artan genç nüfusa istihdam olanaklarının sağlanamaması gibi temel nedenler yatmaktadır. Bu da Türkiye’de işsizliğin yapısal bir özellik taşıması sonucunu doğurmaktadır. Başta sanayi sektöründe olmak üzere yatırım miktarında sürekliliğin sağlanamaması, tarım kesimindeki işgücü fazlasının tarım dışındaki sektörler tarafından yeterli ölçüde istihdam edilememesi ile sonuçlanmaktadır. Tarımın ekonomi içindeki ağırlığı sanayileşme ve kalkınma sürecindeki ilerlemelere bağlı olarak azalmaktadır. İşsizliğin kentsel bir sorun olarak ele alındığında ise, Türkiye’de işsizliğin hayli yüksek düzeyde seyrettiği anlaşılmaktadır. 1990’lı yıllarda OECD ülkeleri arasında göreli olarak düşük kabul edilebilecek bir işsizlik oranına sahip olan Türkiye’nin, 2000’li yıllarda bu konumunu kaybettiği görülmektedir. Türkiye’de istihdamın 2004 yılı itibarıyla yaklaşık % 33’ünün kendi hesabına çalışmanın ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarımda sektöründe yer aldığı düşünüldüğünde, işsizlik sorununun olduğundan daha hafif yansıdığını söylemek mümkündür. Türkiye’de işgücüne katılma oranlarının düşük olması, işsizlik oranlarının da düşük görülmesine neden olmaktadır. Türkiye’de işgücüne katılma oranları OECD ortalamasının oldukça altındadır. OECD ülkelerinde ortalama işgücüne katılma oranı % 68-70 düzeyinde iken, Türkiye’de iş gücüne katılma oranları giderek düşmekte ve bu oranların 1994-2004 dönemi ortalaması % 51 olmaktadır. Türkiye’de işgücüne katılma oranını düşüren ve böylece işsizlik oranlarının düşük çıkmasına yol açan bir diğer faktör de, işsizlik tanımının, iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayan, fakat iş olsa çalışmaya hazır olan “iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır” kişileri kapsamamasıdır. İş bulma ümidi olmadığı için iş aramayıp, işbaşı yapmaya hazır olanların oranının, işsizlik oranına göre oldukça yüksek olduğu anlaşılmaktadır.


[1] Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997} sy 23-24


Türkiye’de işsizliğin analizi ve özelliklerinin ortaya konması, işsizliği önleyecek politikaların geliştirilmesi için gereklidir.[10]

Türkiye’de çalışma çağındaki nüfus 57 milyon 475 kişi. Toplam işgücü ise, 28 milyon 713 bin kişiden oluşuyor. Toplam işsiz sayısı 3 milyon 259 bin kişi. İşgücüne dâhil olmayan 28 milyon 762 bin kişi buluyor. Bunlar; iş arayıp çalışmaya hazır olanlar, mevsimlik çalışanlar, ev işleriyle meşgul olanlar, öğrenciler, emekliler, çalışamaz halde olanlardan iş aramayanlar ve diğerlerinden oluşuyor.

Son zamanlarda işsizlik konusu farklı alanlar doğrultusunda değerlendirilmektedir özellikle 21. Yy da işsizlik kavramı terimin başına getirilen yeni sıfatlarla tanımlanmaktadır. Bu sıfatlar ülkelerin ekonomik,sosyal ve siyasal yapılarına göre değişmektedir. Bu yeni işsizlik tanımlarından en önemli ikisi Genç İşsizlik ve Teknolojik İşsizlik kavramlarıdır. Genç işsizlik kavramı toplumdaki genç nüfusun cari ücret seviyesini kabul etmeyerek işsiz kalmasıdır. Özellikle ülkemizde nüfus artış hızı ve genç nüfus oranın bir çok ülkeden fazla olması bu problemi ortaya çıkarmaktadır. Genç işsizliğin ülkemizde bu derece yaygın olmasının en önemli nedenlerinden birisi işgücü arz edecek olan gençlerin beşeri sermaye dediğimiz kaliteli, eğitimli, bilgi donanımlı bir hale gelmemesinden kaynaklanmaktadır. İşgücünü talep edenler bu beşeri sermaye özelliklerini işgücü arz edecek olan kişilerden beklemektedirler ama maalesef kişinin kendini belli bir düzeyde geliştirememesi, üretim teknolojilerini belli bir seviyede kullanamaması genç işsizlik problemini doğurmaktadır.
Teknolojik İşsizlik
 Teknoloji dediğimiz kavram üretim sürecinde girdileri çıktıya dönüştürme yöntemi ve şeklidir. Teknoloji ona sahip olan ülkeler için çok büyük bir avantajdır çünkü daha kısa zamanda daha fazla seri üretim elde etmek hem zamandan istifade etmeyi hem de verimliliğin artmasına neden olmaktadır. Ama iktisat tarihine şöyle bir göz attığımızda üretim yöntemlerinin önceden emek yoğunluklu olduğunu daha sonra sermaye-emek eşitliğinin sağlandığının şimdiki teknoloji ve bilgi döneminde ise emek miktarının az ama teknolojik üretimin daha yoğun olduğunu görüyoruz ve bu yoğunluğun az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerde değişiklik göstermektedir.
  Zamanla emek gücünün yerini makinaların alması teknolojik bir işsizliğin doğmasına ve farklı alanda bir işsizlik tanımlaması yapmamıza neden oldu emek faktörünün çok daha az kullanılması ve özelliklede bazı az gelişmiş ülkelerde kullanılması gereken teknoloji seviyesinin olmaması ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler iken teknolojiyi kullanmayı bilmeyen bilgi donanımlı kalifiye elemanların olmaması ise ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkiledi.
İŞSİZLİK PROBLEMİNE FARKLI YAKLAŞIMLAR
  İşsizlik konusu herkesiz kafasını karıştıran bir kavram ve bu yüzden bu konuya biraz daha açıklık getirelim önce işin bilimsel yönüne bakalım
   Dünya'nın neresinde olursa olsun işsizliğin litaratür de ki tanımı cari ücret düzeyini kabul ettiği halde bir kişinin işsiz kalmasıdır.  Buradaki cari ücret kavramı çok önemli küreselleşen dünyada Neo liberal hareketlerle birlikte işsizliğinde tanımı değişti artık kişiler cari ücret seviyesini reddedip kendi yeteneklerine göre, eğitim bilgilerine göre ve aldıkları formasyon şekli ile iş bulmak ve buna denk gelen ücreti kabul etmekteler bu konuda vermiş oldukları tepki son derece doğal çünkü kim istemez ki kendi alanında çalıştığı bir işin ücretini almak, ama tekrar tekrar söylemek gerekirse burada ki cari ücret kavramının üstünde durmakta fayda var günümüzün gençleri kendi alanı ile ilgili iş ararken maalesef boş gezmeyi çok seviyorlar ve cari ücret düzeyini reddediyorlar günümüzün gençleri aslında kendi yeteneklerini yansıtan işi buluncaya kadar cari ücret düzeyinde ki ücreti kabul etseler hem kendilerine ait günlük ihtiyaçlarını karşılayacaklar, hem de istihdam sağlayacaklar ki zaten Küreselleşen dünyada işci haklarını da ön plana alırsak hiç kimse bir yerde zorla çalışamayacak ki angaryanın yasak olduğu bir ülkede yaşıyoruz.  Gençler'in kendi yeteneklerini ve aldıkları eğitim formasyonuna göre iş ve o işi yansıtan ücret düzeyini bulana kadar cari ücret düzeyini kabul edip kendisini yansıtan işi bulduğu zaman cari ücreti kabul ederek girdiği işten ayrılmasını hiç kimse engelleyemez.
Yeni dünya düzeninde hiç şüphesiz reel sektöründe finansal sektöründe aradığı işçilerin temel özellikleri çalışan ,kaliteli, kendini geliştirmiş, ileri görüşlü bireylerdir. Ülkede işsizlik sorunu var demek çok kolay peki iş arayanlarda sorun var mı birde bu sorunun sorulması gerek geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimiz kendilerini nasıl yetiştiriyor, kendilerini her geçen gün daha da acımasızlaşan düzene karşı kendilerini nasıl hazırlıyorlar bu soruların cevabı bulunması gerekiyor.

[1] Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU sy 46

Ülkemizde her gazetede çıkan iş ilanlarına baktığımızda bu ilanlara kim bakıyor kimler emek talep ediyor kimler emek arz ediyor bu konular tartışılmalı emek talep edenler çok fazla ama şöyle içten çalışmak isteyen kendini emek talep edenlerin şartlarına göre ayarlayanlar çok az düzeyde biz gençlerimizi üniversitelere gönderirken seçkin,kültürlü bireyler olmaları için gönderiyoruz  peki onlar kendilerini ne şekilde geliştiriyorlar? Maalesef bu soruların cevabı son zamanlarda üniversite ortamlarında yaşananlarıda göz önünde bulundurursak olumlu bir yönde değil gençler geleceklerini şekillendirecekleri üniversite yıllarını yok yere heba ediyorlar bir bireyin kendisine ait düşüncelerinin olması çok güzel bir şey ama sahip olduğu düşüncenin ana hatlarını bilmeden şiddet ortamı oluşturmak hem gençlerimizin ileriye dönük hayatlarında kara bir leke hemde ayak bastıkları ülke içinde bir utanç tablosu durumuna geliyor. 
   Dünya genelinde genç nüfusun değeri her bir ülke için bulunmaz bir nimet olarak görülüyor ama genç nüfusun oluşması ile herşey bitmiyor söz konusu genç nüfus kitlesini, küresel nitelikte kendi geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından saptırmadan dünya emek talebinin standartlarına uygun olarak yetiştirmek gerekiyor. Bu konuda hem anne ve babalara hemde geleceğimizin teminatı gençlerimize çok şey düşüyor. 
   Bahsettiğimiz her bir noktanın özetini çıkaracak olursak işsizlik probleminin tek sorumlusu olarak devleti gösteremeyiz devletin tek görevi ortam oluşturmaktır artık günümüz Keynes'in Genel Teorisinde ortaya attığı gönülsüz işsizlik kavramından uzaklaşmakta daha önce bahsettiğimiz gibi küreselleşme ile birlikte gençler kendi yeteneklerini,eğitimleri sonucunda sahip oldukları bilgiler doğrultusunda ücret talep ettiklerini, cari ücreti reddedip gönüllü olarak işsiz kaldıklarını bahsetmiş ve bu noktayı eleştirmiştik.
  Sonuç olarak sadece işsizlik değil her bir makro ekonomik problemin sorumlusunu devleti göstermek ve cezayı devlete kesmek mantıksızlıktır.  Bu problemler hepimizin ortak problemleri o  yüzden istikrarsızlığa muhalefet yapmak değil istikrarsızlıklara mantıklı çözümler üretmek gerekir.

SONUÇ
 İşsizlik ile ilgili bahsettiğimiz tüm kavramların analizi sonucunda işsizlik sadece belli bir ülkeyi ilgilendiren bir problem değildir. İşsizliğin olmadığı bir ülkede yoktur gerek gelişmiş ülke olsun gerekte az gelişmiş bir ülke olsun her bir ülkede gerçekleşen bir işsizlik oranı vardır. İşsizliği etkileyen birçok faktör vardır ve bu faktörler ülkelerin sosyal, siyasal, ekonomik, inanç, kültür-gelenek ve yaşayış biçimlerine göre değişmektedir.
   21.yy da işsizlik oranlarının belirlenmesinde farklı işsizlik türlerinin oluşması da neden olmuştur farklı alanların ve sektörlerin gelişmesi ile birlikte yeni işsizlik türleri ortaya çıkmıştır bunların en başında teknolojik gelişme ile birlikte gerçekleşen teknolojik işsizlik olmuştur. İşsizliğin gelişmesinde ise eğitim konusundaki eksiklikler sonucunda oluşması geciken kaliteli bireylerin eksikliği ve beşeri sermaye noksanlığı da çok ciddi bir problemdir. İşsizliği tamamen ortadan kaldırmamız mümkün değildir çalışmanın başında da söylediğimiz gibi bu durum sadece ütopik bir dünyada gerçekleşebilir. Tam istihdam sadece ülkelerin yaklaşmak istediği bir sınırdır ve ülkeler bu tam istihdama yaklaşabilmek için en önemli makro ekonomik problemlerden biri olan işsizlik konusuna yönelik çözüm aramaktadırlar bu arayış yıllar önce nasıl var oldu ise ilerleyen dönemlerde de bu arayış var olacaktır.
 
KAYNAKÇA

  1. Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012
       2)    İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
       3)    T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO:                         1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8)
       4)    Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997}
       5)       Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU
                                                                                                            


[1] İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
[2] T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8) sy 109-110
[3] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy 362-363

[5] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-363
[6] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[7] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[8] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-365
[9] Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997} sy 23-24
[10] Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU sy 46

Yorum Gönder

 
DeL��� : Film izle
Copyright © 2012 - 2013. Ekonomi Akademisi

Tasar�m: G�ncel Bilgi