SON EKLENEN FILMLER

KAYIT DIŞI EKONOMİ ÜZERİNE

           
Hiç şüphesiz ülkelere büyük iktisadi zaralar veren nedenlerden biri de kayıt dışı ekonomidir. Kayıt dışı ekonomi resmi makamların özellikle vergi idaresinin, bilgisi dışın da gerçekleştirilen yasal ve yasa dışı iktisadi faaliyetler ve işlemler sonucu elde edilen haksız para ve para ile ifade edilebilen menfaatlerdir. [1]
Öncelikle sorulması gereken en önemli soru Kayıt dışı ekonominin ortaya çıkış nedenleridir. Eğer Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran nedenler iyi tespit edilip gerekli önlemler alınabilirse Mevcut ekonomideki kayıt dışı ekonomiyi istenilen düzeylere indirebilme imkanı ortaya çıkacaktır. Burada Dikkat edilmesi gereken husus kayıt dışı ekonominin istenilen düzeye indirilmesidir. Çünkü kayıt dışı ekonomiyi tamamen ortadan kaldırma çok zordur. Kayıt dışı ekonomiyi oluşturan hususlar göz önüne alındığında en temel sorunlardan bir tanesi Vergi idaresinin yetersizliği cezaların ve denetimlerin etkin olmayışıdır. Etkin bir vergi denetimi yapılması halinde kişiler ve kurumlar yani mükellefler işlediği vergi suçunun hemen tespit edilebileceğini ve müeyyidelerinin ağırlığını bilmesi halinde mükellefler için caydırıcı nitelikte olacak ve kayıt dışı ekonomide önemli azalışlar meydana getirecektir. Buradan hareketle denetimlerin az olduğu ülkelerde kayıt dışı ekonominin yüksek olduğu için önemli bir vergi hasılatı sağlanamadığından bu hasıla kaybı kayıt içinde olan mükelleflerden karşılanmaya çalışılacaktır. Bu durum vergi oranlarının yükselmesine neden olacak ve Ağır vergi yükü sorununu karşımıza çıkaracaktır. Ayrıca kayıt dışı ekonominin etkileri de ülkelere göre farklılık göstermektedir. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonomi ülke milli hasılasının % 30-35’ine kadar ulaşmakta ve bu ülkelere göre azalıp artış göstermektedir. Gelişmiş ülkeler de ise ülke milli hasılasının % 7-8’i civarında olduğu için bu oran ekonomi üzerinde ciddi problemler meydana getirmemektedir. Kayıt dışı ekonominin fazla olduğu ülkeler gelişmiş ekonomilere sahip olmadıkları için ülkeye giren sıcak paraya olumlu bakabilmektedirler. Ülkeye giren sıcak para olumlu gibi görünse de ani para artışı ekonomi üzerine enflasyonist baskılar meydana getirecektir. Ve bu fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine halkın alım gücünün düşmesine neden olacaktır. Bu nedenledir ki kayıt dışı ekonomi ile uluslararası ekonomi kuruluşları mücadele etmeye çalışmaktadırlar. Ancak ülkelerin oluşturduğu vergi kanunlarının farklılığı ve gelişmemiş ülkelerin kayıt dışı dahi olsa ülkelerine giren sıcak parayı engellemeye yönelik yeterli girişimleri bulunmaması nedeni ile kayıt dışı ekonomi ile istenilen düzeyde mücadele edilmemesine neden olmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında ülkeler ancak ve ancak vergi ödevi bilinci ile yetişen nesiller ile vergi bilincine sahip olmayan veya yeterli düzeyde vergi bilincine sahip olmayan kişilere de vergi ödemelerinin kötü bir şey olmadığını aksine bir vatandaşlık görevi olduğu oluşturulan vergi bilincini artırmaya yönelik Vergi haftalarında kamu spotlarında etkili bir biçimde anlatılması ve reklam panoların da gösterilmesi halinde kayıt dışı ekonomide azalmalar meydana gelecektir.
Kaynakça : [1] Hakan ÇETİNTAŞ -Hasan VERGİL Türkiye’de Kayıt Dışı Ekonominin Tahmini,2003 s.17

                                                                                                                             AHMET DANAOĞLU

GÜNCEL FAİZ DÜŞÜŞLERİNİN MAKRO EKONOMİ VE PİYASA PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

GİRİŞ
19 Nisan 2016 yılında görev süresi dolan TCMB eski başkanı Erdem Başçı'nın yerine getirilen yeni başkan Murat Çetinkaya ve PPK üyelerinin göreve gelmesi ile beraber faizlerde azalış yönünde bir baskı oluştu ve nihayetinde piyasalarda beklenen faiz indirimi kararı gerçekleşti. Bu çalışmanın ilk bölümünde faiz düşlerinin piyasa etkilerine,kurlarda meydana gelecek muhtemel etkilere,sektörlerdeki hareketlenmeleri işleyip çalışmanın ikinci bölümünde ise faiz indirimlerinin finans piyasalarının üstündeki psikolojik etkisine değineceğiz.
1)FAİZ İNDİRİMLERİNİN PİYASAYA ETKİSİ
20 Nisan 2016'da alınan faizin üst bandının 0,50 baz puan düşürülmesi ile birlikte piyasada meydana gelebilecek muhtemel etkilerin senaryosunu yazacak olursak şu durumlar karşımıza çıkacaktır. Faizlerin düşmesi sonucunda piyasada yatırım talebi ile birlikte tüketim talebinin artması muhtemeldir. Bunun iki nedeni vardır ilk nedeni düşen faizler tasarruflarından harcamaya dönmeyi özendirecektir. İkinci nedeni ise düşen faizler tüketicilerin tüketime yönelmesine yol açacaktır.
Faizlerin üst bandının düşürülmesi reel sektörün nefes alması ve yeni yatırım hamlelerine girişilmesi demektir. Faiz düşüşü ile birlikte yerli yatırımcı kar maksimizasyonu, toplam fayda analizi doğrultusunda maliyetlerini minimum düzeye çekmek isteyecektir.
Bir işletme eğer kendini büyütmek isteyeceği zaman bu isteğini gerçekleştirmek için belirli bir finansman kaynağına ihtiyacı olacaktır. Bu finansman kaynağı ise ya kendi hisselerini lotlara bölerek borsaya girip hisse senedi değeri üzerinden sağlayabilmek yada kredi yolu ile bankalardan finans kaynağı elde etmektir. Kredi yolu ile finansman sağlamayı seçen üretici sektör bu kredinin ekstradan faiz maliyetine katlanmak zorunda kalacaktır. Eğer ülkede faiz oranları yatırım yapacak kişi için yüksek bir orana sahip ise böyle bir durumda firmasını büyütmek üretimini artırmak isteyen firma için maliyet artışı meydana gelecektir. Böyle bir durumda ise firmanın karı olumsuz etkilenecektir. Yukarıdaki senaryo doğrultusunda şimdiki faizin üst bandı olan %10 ve diğer faiz göstergelerin oranı üzerinden yatırımlarını planlayan kişilerin çektikleri kredilerinin daha az faiz maliyetleri olacaktır. Görüldüğü gibi faiz düşüşü yerli yatırımcı için maliyet avantajı olmakla birlikte yurtiçi yatırımların artmasınada olanak sağlayacaktır.
1.a) Faiz Düşüşünün Yabancı Sermaye Üzerideki Etkisi
Faiz oranlarının etkisi yurtiçi yatırımcıyı etkilediği gibi yabancı yatırımcı ve sıcak para üzerindeki etkisi de görmezden gelinemez faiz düşüşü ile birlikte ülkemizden sıcak para çıkışı olacaktır. Özellikle ABD merkez bankası Fed'in son yıllardaki faiz oranlarını yükselteceğine dair spekülasyonları ve doğrultusunda faiz oranlarını yükseltmesi gelişmekte olan ülkelerden ABD'ye doğru bir para akışı meydana getirmektedir. Bu durumda ise Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ülkelerde de döviz kurlarında bir artış gerçekleşmektedir. ABD Merkez Bankası FED birkaç yıldır faiz oranlarını arttıracağına yönelik spekülasyon da bulunması gelişmekte olan ülkelerin önceden önlem almasına neden olmuştur FED'in en son faiz oranlarında küçük artışlara gitmesi gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi üzerinde ciddi problemlere neden olmamıştır.
TCMB'nın güncel faiz indirimi faizin üst bandında meydana gelen bir indirimdir politik faiz ve faizin alt bandı sabit tutulmuştur kısa vadede şuan ciddi anlamda bir döviz kuru yükselmesi ile karşılaşmamız zor gibi gözüküyor eğer ileriki dönemlerde TCMB politik faiz oranlarında da indirime giderse o zaman döviz kurlarındaki yükselmelerin daha hızlı gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz.
1.b) Faiz Düşüşünün Makro Ekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkisi
Ekonominin kurallarında faiz iniş ve çıkışlarının en bilindik etkileri şu şekilde sıralanmaktadır. Faiz düşüş ile birlikte tasarruflar azalacak harcamalar ve yatırımlar artacaktır. Daha detaylı bir açıklama yaptığımızda ise faiz oranlarının düşmesi ile kişilerin aracı kurumlardan talep edeceği krediler artmaktadır. Ülkemizde bu kredileri talep edenler daha çok şahsi tüketim mallarına yönelik harcama yapmaktadırlar faiz düşüşü ile birlikte çekilen kredilerin mantığı doğrultusunda harcamaların artmasına neden olunmakta ve enflasyonu arttırıcı etkiye yol açılmaktadır.
Güncel faiz düşüşlerinin ihracat ithalat üzerindeki etkisi ise faizlerin düşmesi ile birlikte yabancı sermayenin avantajlı faiz oranlarına sahip olan ülkelere çıkması ülke içerisindeki döviz kurlarını arttırıcı etkide bulunacağını söylemiştik. Böyle bir durumun gerçekleşmesi ile birlikte ithalat azalışı karşımıza çıkarken ihracat arttırıcı etkiler de ortaya çıkacaktır. Ama genelde bizim gibi ülkelerin ihracatı ithalata dayanmaktadır. Yurtiçi yatırımları arttırıcı etki yapabilecek faiz düşüşe yatırım artışına, yatırım artışı da üretim artışına neden olacaktır. Ülke içerisinde üretim fazlalığının olması durumunda ise bu fazlalık ihraç edilecek ve ihracatta faiz düşüşü ile birlikte artacaktır.
2) FAİZ DÜŞÜŞLERİNİN PİYASA-İNSAN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Faiz düşüşünden sonra insanların iki tür düşüncesi olabilir.
1) Hazır faiz haddi düşmüşken elindeki parayı yatırma çevirmek isteyen insanlar
2) Faizlerin düşmesini bir beklentisi olarak faizlerin daha da düşeceğini tahmin eden insanlar
Birinci kısımda bahsedilen insanlar ülkenin şuanki politik durumunun iyi gitmeyeceğini düşünerek ihtiyat güdüsü (tedbir amaçlı olarak) ile elindeki parayı yatırma çevirir ikinci maddede bahsedilen insan tipi ise ülkenin geleceği ile alakalı pozitif düşüncede olan insanlardır. Ülkede faiz düşüşünün devam edeceği beklentisi ile parasını elinde tutmaya devam ederler. Yurtiçinde bu gelişmeler yaşanırken yabancı yatırımcı tereddüt edecek ve parasını ülkeden çekip faiz oranı yüksek cazibeli bir ülkeye yatırım yapacaktır. Bu durumda ülkeden döviz çıkış olacaktır. Yabancı para değerli hale gelecek Türk lirası yabancı para karşısında değer kaybedecektir. Yabancı paranın değerli hale gelmesiyle beraber ülkede ihracatın artıp ithalatın düşmesi beklenecektir.
SONUÇ :
TCMB yeni başkanı ve yeni PPK üyelerinin almış olduğu faiz kararları neticesinde oluşabilecek makro ekonomik, finans piyasaları, dış ticaret ve faiz düşüşlerinin piyasa-insan psikolojisi üzerindeki etkilerini tartıştık. Çıkardığımız sonuçlara göre güncel faiz düşüşlerinin yurtiçi yatırımcı için olumlu sonuçlanabileceğini, uzun dönemde ülke ekonomisine katkı sağlayabileceğini fakat faiz düşüşleri ile birlikte ülkemizin yabancı sermaye alanında kayıp yaşayabileceğini analiz ettik.
                                              
                                                                                  
Gürkan DANIK / BŞEÜ İktisat

                                                                               Zafer Faruk ŞENSAN/ PAÜ İktisat
  

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE MUHTEMEL ETKİLERİ


GİRİŞ:

 Son zamanlarda gerek siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel gelenek görenek ve tüm unsurları ile bir sistemi ülkecek tartışıyoruz bu sistem başkanlık sistemi öncelikle bu sistemin anayasal hukuk literatüründeki yerine daha sonra sistemin ülkenin siyasi yapısına ve daha sonrada işin boyutuna ekonomik büyüme ve kalkınma çerçevesinden bakacağız.

Başkanlık Sistemi Nedir?

Başkanlık sistemi temsili siyasal sistemlerden birisidir. Bu sistemin tek başarılı örneği Amerika’da olduğu için tartışmalar genelde bu ülke üzerinde yoğunlaşmakta ve incelemeler de bu ülke esas alınarak yapılmaktadır. Bu sistemin başkanlık olarak nitelendirilmesinin en büyük sebebi başkana atfedilmiş olan geniş yetkilerdir. Yürütmenin başının doğrudan doğruya halk tarafından seçildiği ve görevde kalmak için yasamanın güvenine ihtiyaç duymadığı bu sistemde; yürütme tamamen yasamadan bağımsızdır. Dolayısıyla, yürütmenin varlığını devam ettirebilmesi yasamaya bağlı değildir. Başkanlık sisteminin, eleştirilen diğer hükümet sistemlerinden ayrılmasını sağlayan temel noktalar ise; başkanın doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi, görev süresinin sabit olması ve söz konusu bu yürütme organının tek bir kişiden oluşmasıdır.[1]

  Anayasa literatüründe başkanlık sistemi kuvvetler ayrılığı ilkesinin sert bir şekilde uygulandığı yasama ve yürütmenin keskin çizgilerle ayrıldığı bir sistemdir. Başkanlık sisteminin avantajları ve dezavantajları olmak üzere ikili bir yapısı vardır.

 Avantajlı noktaları başkanlık sistemi güçlü hükümetlere, istikrarlı hükümetlerin oluşmasına zemin hazırlar ve demokrasinin parlamenter sisteme göre daha gerçekçi uygulandığı bir düzendir. Çünkü parlamenter sistemde halk devlet başkanını direk seçmez öncelikle parlamento üyeleri seçilir ve seçilen parlamento üyeleri arasından oylama yapılır ve Cumhurbaşkanı seçilirdi bu durum 2007 referandumuna kadar böyle idi daha sonra Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği hükmü getirildi. Eski usule göre ele aldığımızda halk bizzat devlet başkanını seçemiyordu dolaylı ve aracılı bir yapı mevcut idi. Başkanlık sisteminde ise durum farklı şekillenmektedir gerek yürütmeye başkanlık yapacak kişi ve yasama organının başı halk tarafından bizzat seçilir ve halk kendisini yönetecek kişiyi birinci kişi olarak aracısız seçer ve parlamenter sisteme göre daha demokratik bir ortamın oluşmasına yol açar tabi ki literatürde geçen olumsuz yönlerde mevcuttur bunlar yasama ve yürütme organlarının başındaki kişilerin meşru kimliğe dönüşmeleri kendilerini tek adam görüp birbirlerine üstünlük kurma hevesleri ve parlamenter sistem gibi esnek olmayışı da sistemin anayasa literatüründe geçen olumsuz yanları olarak gösterilebilir.



Başkanlık Sisteminin Siyasi Yapıya Katkısı

  Ülkemizde Başkanlık sistemi ile alakalı çok şey söylenmektedir. Çoğunlukla ütopik ve gerçekçi olmayan olağan üstü hikayelerle süslenen bu sisteme gerçekçi ve bilimsel bir çerçevede bakmak gerekir sistemin özelliklerine ve bu sistemin dünya üzerinde ki benzerleri ile ülkemizi karşılaştırmak biraz yüzeysel bir yorumlama olur işin derinine indiğimizde bu sistemi savunan günümüz hükümet temsilcileri ve Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği sistemin yapısı diğer ülkelerin sisteminden çok çok farklıdır. Cumhurbaşkanı ve Hükümet temsilcilerinin savunmuş olduğu başkanlık sisteminin amacı siyasal yapı olarak düşündüğümüzde günümüzde maalesef çok hantallaşsan ve bizim önümüzde ciddi anlamda gerek ülke menfaatlerine ve ekonomik istikrarı olumsuz etkileyen hantallaşmış bürokrasinin belini kırmaktır. Bürokrasi dediğimiz olgu seçmen ve siyasi partilerin arasında kalan ve bütçe maksimizasyonunu amaçlayan bir siyasal karar alma aktörüdür ve siyasi kanattan alınan kararları seçmene uygulayacak olan kesim bürokrasidir.

 Bürokrasi kendisine sürekli bir alan açmaya çalışır ve bu yüzden bütçesini sürekli yüksek tutmaya çalışır eğer ülkede vatandaşlar bir kamu kurumuna gittiğinde el pençe divan duruyorsa kurum elemanlarının vatandaş üzerinde baskı ve korkusu mevcutsa o ülkede bürokrasi otoriter ve hantaldır. Böyle bir durumda kamu kaynaklarını kullanma yetkisi olan iktidarın almış olduğu kararlar bürokrasinin çıkarlarına uymuyorsa alınan kararlar bürokrasi tarafından seçmenlere yanlış aktarılarak siyasi partinin iktidarlığını tehlikeye sokup bir istikrarsızlık ortamının oluşmasına neden olabilmektedir ve maalesef bu bürokrasinin hantal, otoriter ve kendi alanlarının dışına çıkmış hali istikrarsızlıklara neden olmaktadır. Bununla birlikte baskı ve çıkar grupları siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve sendikalarda bürokrasinin bu kadar güçlü olduğunu gördükleri içinde hep kendi adamlarını bürokrasiye sokma benimde bu alanda bir adamım olsun anlayışı yıllarca ülkemizde sürüp gitmiştir ve hala bu anlayış devam etmektedir. Bürokrasinin siyasi parti ve seçmen arasında bu derece büyümesi ve güçlenmesi siyasi parti-seçmen ilişkisini tam anlamı ile sağlayamamakta ve temel organlar olan yasama, yürütme ve yargı organlarına zarar vermektedir.

 Başkanlık sistemi ile birlikte yürütme organının güçlenmesi söz konusu olacaktır ve başkanlık sisteminin getireceği güçlü ve istikrarlı hükümetler bürokrasinin hantallığını ve otoritesini kıracak ve bürokrasiyi kendi alanına çekecektir. Bu sayede kamu kaynaklarını kullanma yetkisi olan iktidar partisi ve muhalefet partileri ile seçmen arasında iletişim çok daha iyi bir şekilde gerçekleşecektir.



Başkanlık Sisteminin İktisadi Yaşama Katkısı:

 Ülkenin ekonomik çıkarları doğrultusunda düşünecek olursak öncelikle başkanlık sisteminin getireceği istikrar ortamı ve bürokrasinin kendi alanına çekilmesi bu nedenlerden dolayı sıkışıp kalan harekete geçemeyen ekonomik yapıyı ve yeni yatırımları harekete geçirecektir. Başkanlık sistemi kurumsal alt yapı problemlerinden biri olan bürokrasiyi baskılayacağı için ekonominin gidişatına, yatırımlara ve yatırımlar doğrultusunda üretim artışına neden olacaktır. Üretim artışı da ekonomik büyümeyi olumlu etkileyecektir. Günümüzde ekonomi ile ilgili projeler hazırlanıp uygulamaya geçileceği zaman kurumsal alt yapı problemleri ortaya çıkmakta ve ülkemize katkısı olacak iç ve dış yatırımların önüne engel olmaktadır. Bu durumda kurumsal alt yapının en önemli unsurlarından olan hantallaşmış bürokrasi başkanlık sistemi ile çözülecek ve ekonomik anlamda ülkemiz gelişme sürecine çok daha hızlı bir şekilde devam edecektir.





SONUÇ

 Sonuç olarak başkanlık sistemi ülkemizin siyasi ve ekonomik yapısına katkısı olacaktır. Ülkemizde uygulanması muhtemel sitemi başka bir ülkede uygulanan başkanlık sistemine benzetmemek gerekir benzer yönleri olması muhtemeldir ama farklı yönleri de olacaktır. ABD, Almanya veya Rusya'da ki gibi bir eyalet sisteminin ülkemizde uygulanması muhtemel sistem ile aynı olacağını düşünmemeli ve uygulanacak sistemin yıllarca ülkemizde problem olmuş alanlara yönelik uygulanacağını ve çözüm arayacağını unutmamak gerekir.



[1]Emrah Karaca Eren, “Başkanlık Sisteminin Türk Parti Sistemi Açısından Türkiye’de Uygulanabilirliği”, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, (Ankara : 2002), s. 137- 138


                                                                                                              GÜRKAN DANIK

Başkan Başçı'nın TCMB 84. Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda Yaptığı Sunum

TCMB BAŞKANI ATAMASI VE FAİZLERİN SEYRİ

Ülkemizin ekonomi alanında uzun zamandır beklenen ve merak konusu olan TCMB başkanlık değişimi sonunda karara bağlandı 19 Nisanda görevi sona eren TCMB Başkan'ı Erdem Başcının yerine gelecek isim belli oldu TCMB Başkan'ı yardımcılığını yürüten Murat Çetinkaya göreve layık görüldü. Reuters’ın bir hükümet yetkilisine dayandırdığı haberine göre ise Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise OECD nezdinde büyükelçi olarak atanacak. Tüm bu gelişmelerden sonra piyasalarda meydana gelen değişimler ve ileri ki dönemlerde nelerin oluşabileceğini şu şekilde sıralayalım 

ERDEM BAŞCININ SÖZLERİ 

Yapılan açıklamalar ile birlikte ilk kez konuşan Erdem Başçı şu açıklamaları yaptı Erdem Başçı Merkez Bankasına güvenin tam olmasını istedi bununla birlikte Başçı, "Enflasyonun yüzde 5 hedefine kalıcı bir şekilde indirilmesi için bütün kurumların çaba göstermesi önem taşıyor. Enflasyonla mücadele kolektif bir çaba gerektirmektedir. Merkez Bankası yeni araçlar ve yöntemler kullanarak enflasyonu kontrol altında tutmayı başardı. Enflasyonun yavaş da olsa bir düşüş trendinde olduğunu söyleyebiliriz" dedi. 

PİYASALARDA GERÇEKLEŞENLER 

TCMB Başkan'ın değişimi ile birlikte döviz kurlarında da değişimler gerçekleşti dolar 2,83 seviyesini görerek son zamanların en düşük seviyesinde kaldı özellikle kurun düşmesinde Ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşekin yaptığı açıklamalar son derece etkili oldu. Mehmet Şimşek TCMB Başkan'ın kurum içerisinde olacağını söylemesi doları 2.83 seviyesinin altına çekti. Geçen haftalarda Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş'ın TCMB'nin faiz oranlarını "radikal" şekilde düşürmesi gerektiğini söylemesi ve Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem'in de benzer açıklamaları Merkez Bankası üzerindeki siyasi baskının bir göstergesi olarak algılandı ve kuru baskı altında bırakmıştı. 

İleride neler olabilir:

Merkez Bankası Başkan'ı belirsizliğinin ortadan kalkması ile birlikte 2 ve 10 yıllık gösterge faizleri beş ayın en düşük seviyesine geriledi. 
Dünyadaki merkez bankalarının politikalarına baktığımız zaman çoğu merkez bankasının faiz düşürme trendine girdiğini görüyoruz özellikle ülkemizde ki faiz tartışmalarına baktığımız zaman siyasi kanat ile TCMB'nın faiz konusunda ortak bir karara varamadıklarını görmüştük şimdi özellikle Cumhurbaşkanı ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş'ın yaptığı açıklamalar ve yeni gelen Merkez Bankası Başkan'ı etkisiyle faizlerin düşürülmesi ile ilgili bir senaryo yazacak olursak karşımıza çıkması muhtemel gelişmeler şunlar olacaktır. Faizlerin düşmesi ile birlikte öncelikle bizden bir yabancı sermaye çıkışı olacaktır bu da sıcak paranın çıkışı demek ve döviz kurlarında meydana gelecek bir yükseliş demektir kısa vadede gerçekleşecek olanlar bu şekildedir bununla birlikte uzun vadeli eğer düşünürsek yerli yatırımcı açısından maliyet azalışı demek ve yatırımların artışı ve yatırımların artması ile üretim artışı ve ekonomik büyümeye katkı demektir. 

 Faizlerin FED kararları doğrultusunda uyum çerçevesinde düşündüğümüz zaman ise FED'in olası faiz artırımları sonucunda bu tekrar bir yabancı sermaye çıkışı demek olacaktır. Sadece Türkiye için değil tüm gelişmekte olan piyasalar için bu geçerli olacaktır ama FED'in sürekli faiz arttırma ile ilgili yıllarca yaptığı spekülasyon Türkiye başta olmak üzere bir çok ülkeyi de önceden önlem almaya itmiştir. Faiz arttırımı durumunda ise ekonominin kuralları çerçevesinde yabancı sermayenin ülkemize yönelmesini beklesekte maalesef son zamanlarda ülkemizde ki terör olayları ve finans piyasalarında ki sığlık yabancı yatırımcının dikkat ettiği noktalar arasında ve bir de yabancı yatırımcının da çok ürkek olduğuna değinirsek faiz arttırmak çok mantıklı gelmemektedir. Ama FED'in ileride alacağı kararlarda hesapları bozabilir kısaca  oluşabilecek senaryolar tüm dünyada ki merkez bankalarının faiz indirimine gitmesi ve bu trende Türkiyenin de katılması muhtemeldir. 

Pigou Etkisi - Pigou Effect


Vergi yükündeki ikilem Gelir ve İkame etkisi

      
            
Öncelikle Ramsey kuralından hareketle aşırı esnek vergi sistemlerinde vergi yükü karşısında kişilerin tepkileri daha belirgindir.

Hiç şüphesiz vergi ahlakı toplumların eğitim düzeyine genel gelir düzeyine ve vergiye karşı oluşturulan sosyal bilincin görülmesi açısından toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir.  İyi bir vergi hasılatı öncelikle Maliye politikasının etkinliğine daha sonra vergi ahlakına bağlıdır. Ancak siz ne kadar vergi bilincini geliştirmeye yönelik seminerler vergi haftaları oluştursanız ve yaptığınız faaliyetler başarılı olsa dahi bireyler rasyonel olarak ödenen vergi gelir maksimizasyonu yapacakları için aşırı vergilemelerde vergiye karşı bazı tepkiler göstereceklerdir. İşte burada ki en büyük sorun vergi yükü karşımıza çıkıyor. İşte bireyler burada iki durumundan birisini seçiyor. Ya ödediği vergi karşısında daha çok çalışmayı daha çok gelir elde etmeyi yani gelir etkisini ya da kişi ödediği vergi karşısında bir baskı hissediyor. Ve bu vergi yansıtamadığı için daha çok çalışmak yerine boşta kalmayı tercih ediyor. Buda ikame etkisi olarak karşımıza çıkar. İkame etkisi toplum için tehlikeli eşiktir. Kişiler çalışmak yerine boşta kalmayı tercih ederler se kişilerin atıl olarak bıraktığı iş kollarında üretimde azalma meydana gelecek ve gelir seviyesi düşecek ve ödene vergi miktarı azalacaktır.  İşte bu nedenden dolayı Corlett-Hague Kuralı karşımıza çıkar. Corlett – Hague boş zamanın tamamlayıcısı olan faaliyetlerin vergilendirilmesi teorisini geliştirmiştir. Buna konuda en belirgin örnekler golf ve yat kulübü ya da bilgisayar oyunlarının fiyatlarının yüksek olmasını örnek gösterebiliriz.  Dikkat ederseniz boş zamanın tamamlayıcısı faaliyetler lüks faaliyetlerdir. Yani kişinin boş zamanın tamamlayıcısı ürünleri seçerken de belli gelir lamelerinin varlığı gözümüze çarpar.
                                                                                           AHMET DANAOĞLU

                                                                         

Ekonomi Akademisi Nedir.


Merkez Bankası (Central Bank)


Bu programımızda Ahmet Danaoğlu'nun moderatörlüğün de Ekonomist Menderes Tasnak'ın katkılarıyla Merkez bankası sisteminin tarihçesi faaliyet ve sorumlulukları ve Merkez bankasının ekonomik bağımsızlığı konuları üzerinde durulmuştur.

SICAK BÖLGE ORTADOĞUNUN EKONOMİK PROFİLİ

              
     Öncelikle Ortadoğu olarak tabir edilen bölgede bulunan Ülkeler Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman, Yemen, Mısır, Irak ve İran’dır. Ortadoğu ülkelerinin Ekonomik durumunu analiz etmeden önce aslında gelişmiş ülkelerin sürekli artırmaya çalıştıkları nüfus artış hızı ve genç nüfus potansiyeli bu bölge için en büyük avantaj olarak görülüyor. Ancak bun durumun avantaja dönüştürülebilmesi potansiyel nüfusun iyi eğitilmesine bağlıdır. Bu durumun olmaması halinde ise bu ülkelerde çalışma çağında olup ta çalışmayan her bir birey ülke ekonomisi için ek bir gider kalemi oluşturacak ve bu kişiler çalışmadığı için devletin asli gelirlerinden olan vergi gelirinde bir azalma meydana gelecektir.
Ortadoğu ülkeleri büyük köklü reformlar ve önemli yer altı kaynaklarının yardımı ile Dünya ekonomisinde söz sahibi olmaları kaçınılmaz olacaktır.
      Ekonomik yapı ülkelerde ki üretim organizasyonunun gelir dağılım kaynakların etkin dağıtılıp dağıtılmadığı konularıyla ilgilenir. Orta doğu ülkeleri Dünya petrol rezervinin 2/3 gibi büyük bir kısmına Doğal gazda ise 1/2 oranında enerji kaynağına sahiptir. Bu petrolün büyük bir bölümü Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katarda bulunurken doğalgaz ise İran da bulunmaktadır. Bugün Orta doğu denince aklımıza ilk olarak bölgedeki çatışmalar gözyaşı ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlar gelmektedir. Ancak birde bunun tam tersi duruma sahip Ekonomik durumları itibari güçlü yönetimleri ile çatışma ortamı bulunmayan ülkelerde bulunmaktadır. Bunlardan bazıları  
                                                                SUUDİ ARABİSTAN
Suudi Arabistan’ın ekonomik durumuna baktığımızda 1936 yılında petrol Ülkenin şuan ki Ekonomik durumunun temelini oluşturmaktadır. 2015 yılı IMF verilerine göre GSYİH 648.971 Milyon $ ve Kamu kesimi borçlanma gereği 2015 yılı IMF verilerine göre 53.149 $ iken Ülkenin büyüme oranı  % 2,9 para birimi ise riyaldir. Ülkeye her yıl Hac farizasını yerine getirmek için Dünyanın farklı bölgelerinden gelen Müslümanlar Suudi Arabistan ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı durumundadır.
                                                                           KATAR
Katar GSYİH 196.964 Milyon $  Büyüme Oranı % 7 petrol rezervi 1940 yılında yapılan araştırmalar sonucu bulunmuştur. Katar, Dünyadaki en çok doğal gaz rezervine sahip ülkeler arasındadır.  1 tanesi karada 6'sı açık denizde olmak üzere toplam 7 adet doğal gaz üretim noktası vardır. Bu büyük etken ülke vatandaşlarının refah seviyesini en üst basamaklara taşımıştır. Para birimi Katar riyalidir. Katar bugün gelişmiş mimari yapıları ve sosyal yaşam alanları ile önemli turizm ülkelerinden biridir. Bunu yanı sıra önemli spor faaliyetlerine de ev sahipliği yapmaktadır.

                                                            BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
GSYİH 363.707 Milyon $ Büyüme Oranı % 3,2 Bölgenin deyim yerindeyse cazibe merkezi olan Abudabi bu ülkede bulunmaktadır. Tenis gibi önemli organizasyonlarına ev sahipliği yapan ülke mimari yapıları lüks Otelleri ve safari gezileri ülke turizm gelirinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.  Petrol geliri ile de kendinden söz ettirmektedir.
                                                                                                                    
                                                                                                                  AHMET DANAOĞLU 





ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKE ORTA GELİR TUZAĞI - EKONOMİ AKADEMİSİ


İktisatcı Gamze Yıldız ve Moderatör Ahmet Danaoğlu'ndan 
ORTA GELİR TUZAĞI
BUYRUN izleyelim...



Gürkan Danık Beyden İşsizlik ve İstİhdam adlı Akademik Makale sizlerle

                                            İŞSİZLİK VE İSTİHDAM
                                                                                                        
                                                                                                         GÜRKAN DANIK
                                                                                                                     Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
                                                                                                           İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / İKTİSAT

ÖZET

İşsizlik ve İstihdam her zaman ekonomik düzenin en önemli göstergeleri olmuştur ve olmaya da devam edecektir. İşsizlik dediğimiz kavram ve sonucunda gerçekleşen istihdam düzeyi tek bir ülkenin değil küresel anlamda hemen hemen bütün ülkelerin ortak bir problemidir.
İşsizlik konusu herkesin kafasını karıştıran bir kavram. Bu konuya biraz daha açıklık getirelim önce işin bilimsel yönüne bakmak gerekirse dünyanın neresinde olursa olsun işsizliğin literatürde ki tanımı cari ücret düzeyini kabul ettiği halde bir kişinin işsiz kalmasıdır. Buradaki cari ücret kavramı çok önemli küreselleşen dünyada Neo liberal hareketlerle birlikte işsizliğinde tanımı değişti artık kişiler cari ücret seviyesini reddedip kendi yeteneklerine göre, eğitim bilgilerine göre ve aldıkları formasyon şekli ile iş bulmak ve buna denk gelen ücreti kabul etmekteler

Ülkelerin kendi politikalarına göre bu politikaların sonuçları doğrultusunda yıllık olarak her ülke belli bir işsizlik oranı ile karşı karşıya kalmaktadır hatta bazen bu sorun öyle içinden çıkılmaz bir duruma gelir ki karşımıza işsizliğin fitilini yaktığı ve bir çok problemi arkasından getirdiği küresel çapta krizlere neden olabilir dünya ekonomi tarihine baktığımızda bu senaryolara dünya yabancı değildir. (1929 Büyük Buhran)
JEL KODU: E24

ABSTRACT
The economic system always has been one of the most important indicators of employment and unemployment, and will continue to be. We call on the level of employment and unemployment that occurred as a result the concept is not a single country in a global sense is a common problem of almost all countries.
The subject of unemployment is a concept that confuses everyone. Let's clarify this a bit more before you need to look at the scientific aspects of the work, if you are in the world, no matter where in the literature the definition of the current charge level of unemployment in case of acceptance, the person remains unemployed. Here, the Charge Current is very important in a globalizing world the concept of the neo-liberal movement in conjunction with the definition of unemployment has changed, now people rejected their own abilities and current charge level, according to the shape of the formation based on the information they receive training and find a job and accept it with a fee that corresponds to

Countries in accordance with their own policies in line with the results of these policies on an annual basis, each country is faced with certain unemployment rate unemployment we face this issue sometimes even becomes so complicated that the fuse burned, and that brings a lot of problems that may cause a global crisis of the world economy from behind looking into the history of the world is no stranger to this scenario.
(1929 The Great Depression)
JEL CODES : E24

ANAHTAR KELİMELER
İşsizlik, istihdam, cari ücret, neo-liberal, küreselleşen dünya, işsizlik oranı, dünya ekonomi tarihi, 1929 Büyük Buhran
KEYWORDS
Unemployment, employment, Charge Current, neo-liberal, a globalizing world, unemployment rate, economic history of the world, 1929 The Great Depression

GİRİŞ:
   İşgücü piyasasını diğer piyasalardan farklı kılan önemli bir özellik bu piyasanın insan unsuru içermesidir. Dolayısıyla emeğin alınıp satıldığı bir piyasanın bir mal piyasası gibi değerlendirelemeyeceği tartışma götürmez bir gerçektir. İşgücü piyasasında ortaya çıkabilecek bir dengesizlik insanı hem ekonomik hem de sosyal açıdan mağdur edecek bir işsizlik sorununu ortaya çıkaracaktır. Bu bakımdan işgücü piyasasının dengeye gelmesinde salt ekonomik kurallar yeterli değildir, bunun yanında sosyal ve psikolojik faktörler de dikkate alınmalıdır.             Şimdiye kadar bilinen Ortodoks ( neo-klasik ve Keynesci) teoriler artık bugün yaşanmakta olan işsizlik sorununu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Değişen ekonomik ve sosyal hatta kültürel koşullar yeni yaklaşımları doğurmuştur.[1]
MAKRO EKONOMİK ANLAMDA İŞSİZLİK:
  İşsizliğin anatomisine baktığımızda işsizlik, çalışma gücünde ve arzusunda olan ve cari ücretten çalışmaya razı olup da iş bulamayan işgücünün varlığıdır. İşsizlik oranı ise bu tanıma göre iş bulamayan işgücünün toplam işgücüne oranıdır.Ekonomik performansın bir yönü, ekonominin üretken kaynaklarını ne kadar iyi kullandığıdır. İstihdam, üretim faktörlerinin –emek, toprak ve sermaye- fiili olarak üretim sürecinde kullanılmasıdır. Bu istihdamın geniş anlamda tanımıdır. Mevcut kaynakların üretime katılmayan kısmı eksik istihdam veya işsizlik olarak ifade edilir. Üretim faktörlerinin tam olarak istihdam edilmesi halinde bir ekonominin üretebileceği mal ve hizmetlerin miktarına potansiyel hasıla, doğal hasıla ya da tam istihdam hasılası denilir. Fiili hasıla düzeyi potansiyel hasılanın altında ise ekonomide üretim açığı oluşur. İstihdam ve işsizlik kavramlarının daha iyi anlaşılabilmesi için işgücü kavramının açıklanması gerekmektedir. Ekonomik anlamda işgücü ya da emek, ülke nüfusuna dayanmaktadır. İşgücü, çalışma kabiliyeti ve isteğine sahip nüfustur. İşgücü, ülke nüfusundan çalışma çağı dışındaki nüfus (0-15 yaş arasında ve 65 yaş üstünde olanlar) ile çalışma çağındaki nüfus içerisinde olup da çalışma istek ve kabiliyetinde olmayanların (ev hanımları, öğrenciler, emekliler, mahpuslar, sakatlar, mülk geliri ile geçinenler, askerler, çalışmak istemeyenler…) düşülmesi ile elde edilir. İşgücü de kendi içerisinde çalışanlar (fiilen istihdam edilenler) ve işsizler olarak iki gruba ayrılmaktadır. İstihdam açısından emek, çalıştırılan insan sayısı veya işgücü saati cinsinden ölçülür. [2]
İŞSİZLİK TÜRLERİ:
İşsizlik farklı alanlarda sınıflandırılabilir bu sınıflandırma yaş,cinsiyet,eğitim durumu,etnik köken gibi çeşitli kişisel karakteristiklere göre gruplandırma yapılabileceği gibi coğrafi dağılıma, meslekler, işsizliğin süresine ve nedenine göre de sınıflandırılabilir. (Yıldırım, Karaman, Taşdemir 2012)
Açık İşsizlik ve Gizli İşsizlik
 Açık işsizlik bir kişinin para kazanmak veya geçimini temin etmek üzere yapacak bir işinin olmamasıdır. Gizli işsizlik ise bir kişinin açık bir şekilde işsiz görünmemesine rağmen, gerçekte üretime hiçbir katkısının olmamasını ifade eder. Şayet bir işyerinde işçilerden bir kısmı işten çekildiği halde üretimde bir azalma olmuyorsa, o işyerinde gizli işsizler konumunda işçiler vardır. Aynı şey ekonominin herhangi bir sektörü veya ekonominin tümü için de söz konusudur.[3]
İradi ve Gayriiradi İşsizlik
 Bir işçi, marjinal ürününe yada verimliliğine eşit bir reel ücret teklifini reddettiği zaman iradi işsiz olarak kabul edilmektedir. Bu reddetme, yasal zorunluluktan, sosyal uygulamalardan, pazarlıktan veya psikolojik nedenlerle olabilir. İrade Dışı İşsizlik  türünde ise işçinin piyasada geçerli ücret haddinden çalışmayı kabul ettiği halde [4]



[1] İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
[1] T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8) sy 109-110
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy 362-363


büsbütün arzusu dışında oluşmaktadır. Bu işsizlerin sayısının açık işleri aşmasının yani işgücü arz fazlası bulunmasının sonucudur.[5]
Friksiyonel İşsizlik
  Friksiyonel işsizlik, işgücü piyasasındaki olağan hareketlilikten dolayı ortaya çıkar. Ekonomi tam istihdamda iken dahi bu tarz işsizliğin ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bazı insanlar ilk defa işgücüne dahil olur ve iş ararlarken, bazıları da işlerini değiştirirler. Bazı firmalar işçi çıkarırken bazıları da yeni işçiler almaktalar ve bazı firmalar kapanırken yenileri kurulmaktadır.[6]
Yapısal İşsizlik
  Ekonomide oluşan yapısal değişikler işsizliğe yol açabilir. Örneğin, mallara yönelik talebin bileşimi değişince emek talebinin yapısı da değişir. İşgücünün bu yeni durumuna tam olarak uyum sağlamasına kadar ortaya çıkan işsizlik yapısal işsizlik olarak adlandırılır. Bu tür işsizlik, işgücünün beceriler, meslekler, sektörler ve coğrafi dağılım açısından yapısının işgücü talebinin yapısıyla tam olarak uyuşmamasından kaynaklanır.
Ekonomik büyüme de emek talebinin yapısını değiştirir. Örneğin bir bölgede emek talebi artarken bir başka bölgede azalır. Vasıfsız işgücü talebi azalırken eğitilmiş ve yüksek kaliteli emek talebi artmaktadır.
Yapısal işsizliğin bir türü de teknolojik değişmelerden kaynaklanır. Geleneksel olarak nispeten bol emek kullanan endüstrilerin zamanla makineleşmesiyle buralarda istihdam edilen işgücü azalmaktadır. Bu şekilde üretimde sermaye yoğunluğunun artmasıyla oluşan işsizliğe teknolojik işsizlik denir.[7]
Devrevi İşsizlik
 Devrevi işsizlik ekonomide belli dönemler itibariyle ortaya çıkan işsizliktir. İki türü vardır: Mevsimlik ve konjonktürel işsizlik, Mevsimlik işsizlik, ekonomik faaliyetlerin yılın belirli dönemlerinde yoğunluklarını kaybetmelerine bağlı olarak ortaya çıkar. Bazı sektörlerde belli mevsimlerde çalışma yoğunluğu arttığı halde bazı mevsimlerde faaliyetler yavaşlar hatta tamamen durur. Mesela tarımsal faaliyetler genellikle yarısı kadar bir bölümünü kapsar.
  Devrevi işsizliğin ikinci türü konjonktüreldir. Konjonktürel işsizlik, ekonomik dalgalanmaların gerileme ve durgunluk dönemlerinde toplam talepteki daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan işsizliktir. Konjonktürel işsizlikte, fiili hasıla, potansiyel hasılanın altındadır.  [8]
 İşsizlik Konusundaki Teorik Gelişmeler
  1929 büyük bunalımına kadar neo-klasik iktisadın hakim olduğu dönemde işsizlik tamamen gönüllü bir sorun olarak görülmüştür. Neo-klasik teori bir tam istihdam analizidir ve işsizlik sorunu sadece gönüllü bir işsizliktir. Tam rekabet varsayımı altında işgücü arzı ve talebi işgücü piyasasında karşı karşıya gelerek bir denge gerçek ücret düzeyi oluştururlar. Bu denge durumunda, işgücü arzı işgücü talebine eşit olacağından bir işsizlik durumundan bahsedilemez
  1929’dan sonra ve özellikle de 1936 yılında Keynes’in Genel Teorisi yayınlandıktan sonra işsizlik sorununa bakış açısı tamamen değişmiştir (BULUTAY; 23-25) Keynesci analiz bir eksik istihdam analizidir, bu bakımdan dengenin oluşmasında miktar uyumu mekanizması yani üretim miktarındaki değişimler esas rolü oynayacaktır. Keynes’e göre işsizlik toplam talep yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Keynesci işsizliğin özünde , bireylerin az sayıda mal talep etmeleri vardır. Keynes’e göre işsizlik sorununun çözümünde mutlaka hükümetlerin politikalarla piyasalara müdahale etmesi gerekir.
 Eğitim Düzeyi ve işgücüne Katılma Oranları
Bireyin elde ettiği eğitim, hem ekonomik faaliyetlerin niteliğini hem de işgücüne katılım oranlarını etkileyen bir faktördür. Eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranlarının da yükseldiği görülmektedir. Eğitim düzeylerine göre işgücüne katılım oranları arasındaki fark kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Diğer OECD ülkelerindeki göstergelere paralel olarak, Türkiye'de de eğitim kademeleri yükseldikçe katılım oranlarının arttığı, tüm eğitim kademelerinde erkeklerin katılım oranlarının kadınlardan daha yüksek olduğu gözlenmektedir



[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-363
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[1] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-365


Diğer taraftan, kadınlarla erkekler arasındaki açığın eğitim kademeleri yükseldikçe azaldığı görülmektedir. Örneğin, lise düzeyinde cinsiyetlere göre katılım oranları farkı %38.9 iken, yükseköğrenim düzeyinde %7'ye düşmektedir.[9]              
   Nüfusun eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik oranları düşme, işgücüne katılma oranları ise yükselme eğilimindedir. Bununla birlikte, eğitim düzeyi yüksek olmasına karşın işsizlik oranları da yüksek olan bazı ülke deneyimleri, eğitimin işsizlikle mücadelede nasıl bir rol üstlendiği sorusunu hala gündemde tutmaktadır. (Bovın B. (1995): s 69.)
Çeşitli ülke deneyimleri, düşük düzeyde eğitim görmüş olanların yüksek düzeyde eğitim görmüş olanlardan daha yüksek oranda işsiz kaldıklarını göstermektedir. Özellikle, ilk ve ortaöğretim mezunlarının yükseköğretim mezunlarından daha fazla işsiz oldukları gözlenmektedir. Başka bir deyişle, eğitim düzeyinin işsizlik riski konusunda özel bir önem taşıdığı vurgulanmaktadır.( OECD (1995): s, 227)
.Diğer taraftan, eğitim düzeylerine göre ortalama işsizlik oranları arasındaki farkın, genç yaş gruplarında (25-34 yaş) daha fazla olduğu dikkati çekmektedir.

 DÜNYADA İŞSİZLİK
  İşsizlik öncelikle evrensel bir problemdir her bir ülkenin azda olsa çokta olsa bir işsizlik oranı vardır bu dünyadaki bütün ülkeler için geçerlidir. İktisatta çok kullandığımız terimlerden biri olarak geçen tam istihdamın üstünde olan bir sıfır noktası yoktur aslında tam istihdam dediğimiz kavramın bir başka söylem biçimi ile sıfır işsizliğin olduğu tek yer Thomas More’nin Ütopyasında bulmak mümkündür. İşsizlik oranları bir ülkenin tüm sosyal,siyasal,kültürel,ekonomik durumlarına göre farklılık göstermektedir. 2014 yılında OECD ülkelerinde ki işsizlik oranlarına baktığımızda en düşük işsizlik oranları G.Kore, Japonya, Norveç ve İsviçre iken en yüksek işsizlik oranları ise Portekiz, İspanya ve Yunanistan olarak görülmektedir. OECD İşsizlik ortalaması 2014 de %7,3 olarak belirlenmiştir. G.Kore %3,5 Japonya %3,6 Norveç %3,5 İsviçre %4,5 ile en düşük işsizlik oranına sahip iken Portekiz %13,9 İspanya %24,4 Yunanistan ise %26,6 ile en yüksek işsizlik oranlarına sahiptirler Türkiye ise bu sıralamada 2014 yılında %9,9 ile OECD ortalamasının üstünde bir işsizlik oranına sahiptir.
  TÜRKİYEDE İŞSİZLİK

Türkiye’nin işsizlik sorununun temelinde, tarım toplumu niteliğinin az da olsa ağırlığının sürmesi, hızla artan genç nüfusa istihdam olanaklarının sağlanamaması gibi temel nedenler yatmaktadır. Bu da Türkiye’de işsizliğin yapısal bir özellik taşıması sonucunu doğurmaktadır. Başta sanayi sektöründe olmak üzere yatırım miktarında sürekliliğin sağlanamaması, tarım kesimindeki işgücü fazlasının tarım dışındaki sektörler tarafından yeterli ölçüde istihdam edilememesi ile sonuçlanmaktadır. Tarımın ekonomi içindeki ağırlığı sanayileşme ve kalkınma sürecindeki ilerlemelere bağlı olarak azalmaktadır. İşsizliğin kentsel bir sorun olarak ele alındığında ise, Türkiye’de işsizliğin hayli yüksek düzeyde seyrettiği anlaşılmaktadır. 1990’lı yıllarda OECD ülkeleri arasında göreli olarak düşük kabul edilebilecek bir işsizlik oranına sahip olan Türkiye’nin, 2000’li yıllarda bu konumunu kaybettiği görülmektedir. Türkiye’de istihdamın 2004 yılı itibarıyla yaklaşık % 33’ünün kendi hesabına çalışmanın ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarımda sektöründe yer aldığı düşünüldüğünde, işsizlik sorununun olduğundan daha hafif yansıdığını söylemek mümkündür. Türkiye’de işgücüne katılma oranlarının düşük olması, işsizlik oranlarının da düşük görülmesine neden olmaktadır. Türkiye’de işgücüne katılma oranları OECD ortalamasının oldukça altındadır. OECD ülkelerinde ortalama işgücüne katılma oranı % 68-70 düzeyinde iken, Türkiye’de iş gücüne katılma oranları giderek düşmekte ve bu oranların 1994-2004 dönemi ortalaması % 51 olmaktadır. Türkiye’de işgücüne katılma oranını düşüren ve böylece işsizlik oranlarının düşük çıkmasına yol açan bir diğer faktör de, işsizlik tanımının, iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayan, fakat iş olsa çalışmaya hazır olan “iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır” kişileri kapsamamasıdır. İş bulma ümidi olmadığı için iş aramayıp, işbaşı yapmaya hazır olanların oranının, işsizlik oranına göre oldukça yüksek olduğu anlaşılmaktadır.


[1] Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997} sy 23-24


Türkiye’de işsizliğin analizi ve özelliklerinin ortaya konması, işsizliği önleyecek politikaların geliştirilmesi için gereklidir.[10]

Türkiye’de çalışma çağındaki nüfus 57 milyon 475 kişi. Toplam işgücü ise, 28 milyon 713 bin kişiden oluşuyor. Toplam işsiz sayısı 3 milyon 259 bin kişi. İşgücüne dâhil olmayan 28 milyon 762 bin kişi buluyor. Bunlar; iş arayıp çalışmaya hazır olanlar, mevsimlik çalışanlar, ev işleriyle meşgul olanlar, öğrenciler, emekliler, çalışamaz halde olanlardan iş aramayanlar ve diğerlerinden oluşuyor.

Son zamanlarda işsizlik konusu farklı alanlar doğrultusunda değerlendirilmektedir özellikle 21. Yy da işsizlik kavramı terimin başına getirilen yeni sıfatlarla tanımlanmaktadır. Bu sıfatlar ülkelerin ekonomik,sosyal ve siyasal yapılarına göre değişmektedir. Bu yeni işsizlik tanımlarından en önemli ikisi Genç İşsizlik ve Teknolojik İşsizlik kavramlarıdır. Genç işsizlik kavramı toplumdaki genç nüfusun cari ücret seviyesini kabul etmeyerek işsiz kalmasıdır. Özellikle ülkemizde nüfus artış hızı ve genç nüfus oranın bir çok ülkeden fazla olması bu problemi ortaya çıkarmaktadır. Genç işsizliğin ülkemizde bu derece yaygın olmasının en önemli nedenlerinden birisi işgücü arz edecek olan gençlerin beşeri sermaye dediğimiz kaliteli, eğitimli, bilgi donanımlı bir hale gelmemesinden kaynaklanmaktadır. İşgücünü talep edenler bu beşeri sermaye özelliklerini işgücü arz edecek olan kişilerden beklemektedirler ama maalesef kişinin kendini belli bir düzeyde geliştirememesi, üretim teknolojilerini belli bir seviyede kullanamaması genç işsizlik problemini doğurmaktadır.
Teknolojik İşsizlik
 Teknoloji dediğimiz kavram üretim sürecinde girdileri çıktıya dönüştürme yöntemi ve şeklidir. Teknoloji ona sahip olan ülkeler için çok büyük bir avantajdır çünkü daha kısa zamanda daha fazla seri üretim elde etmek hem zamandan istifade etmeyi hem de verimliliğin artmasına neden olmaktadır. Ama iktisat tarihine şöyle bir göz attığımızda üretim yöntemlerinin önceden emek yoğunluklu olduğunu daha sonra sermaye-emek eşitliğinin sağlandığının şimdiki teknoloji ve bilgi döneminde ise emek miktarının az ama teknolojik üretimin daha yoğun olduğunu görüyoruz ve bu yoğunluğun az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerde değişiklik göstermektedir.
  Zamanla emek gücünün yerini makinaların alması teknolojik bir işsizliğin doğmasına ve farklı alanda bir işsizlik tanımlaması yapmamıza neden oldu emek faktörünün çok daha az kullanılması ve özelliklede bazı az gelişmiş ülkelerde kullanılması gereken teknoloji seviyesinin olmaması ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler iken teknolojiyi kullanmayı bilmeyen bilgi donanımlı kalifiye elemanların olmaması ise ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkiledi.
İŞSİZLİK PROBLEMİNE FARKLI YAKLAŞIMLAR
  İşsizlik konusu herkesiz kafasını karıştıran bir kavram ve bu yüzden bu konuya biraz daha açıklık getirelim önce işin bilimsel yönüne bakalım
   Dünya'nın neresinde olursa olsun işsizliğin litaratür de ki tanımı cari ücret düzeyini kabul ettiği halde bir kişinin işsiz kalmasıdır.  Buradaki cari ücret kavramı çok önemli küreselleşen dünyada Neo liberal hareketlerle birlikte işsizliğinde tanımı değişti artık kişiler cari ücret seviyesini reddedip kendi yeteneklerine göre, eğitim bilgilerine göre ve aldıkları formasyon şekli ile iş bulmak ve buna denk gelen ücreti kabul etmekteler bu konuda vermiş oldukları tepki son derece doğal çünkü kim istemez ki kendi alanında çalıştığı bir işin ücretini almak, ama tekrar tekrar söylemek gerekirse burada ki cari ücret kavramının üstünde durmakta fayda var günümüzün gençleri kendi alanı ile ilgili iş ararken maalesef boş gezmeyi çok seviyorlar ve cari ücret düzeyini reddediyorlar günümüzün gençleri aslında kendi yeteneklerini yansıtan işi buluncaya kadar cari ücret düzeyinde ki ücreti kabul etseler hem kendilerine ait günlük ihtiyaçlarını karşılayacaklar, hem de istihdam sağlayacaklar ki zaten Küreselleşen dünyada işci haklarını da ön plana alırsak hiç kimse bir yerde zorla çalışamayacak ki angaryanın yasak olduğu bir ülkede yaşıyoruz.  Gençler'in kendi yeteneklerini ve aldıkları eğitim formasyonuna göre iş ve o işi yansıtan ücret düzeyini bulana kadar cari ücret düzeyini kabul edip kendisini yansıtan işi bulduğu zaman cari ücreti kabul ederek girdiği işten ayrılmasını hiç kimse engelleyemez.
Yeni dünya düzeninde hiç şüphesiz reel sektöründe finansal sektöründe aradığı işçilerin temel özellikleri çalışan ,kaliteli, kendini geliştirmiş, ileri görüşlü bireylerdir. Ülkede işsizlik sorunu var demek çok kolay peki iş arayanlarda sorun var mı birde bu sorunun sorulması gerek geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimiz kendilerini nasıl yetiştiriyor, kendilerini her geçen gün daha da acımasızlaşan düzene karşı kendilerini nasıl hazırlıyorlar bu soruların cevabı bulunması gerekiyor.

[1] Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU sy 46

Ülkemizde her gazetede çıkan iş ilanlarına baktığımızda bu ilanlara kim bakıyor kimler emek talep ediyor kimler emek arz ediyor bu konular tartışılmalı emek talep edenler çok fazla ama şöyle içten çalışmak isteyen kendini emek talep edenlerin şartlarına göre ayarlayanlar çok az düzeyde biz gençlerimizi üniversitelere gönderirken seçkin,kültürlü bireyler olmaları için gönderiyoruz  peki onlar kendilerini ne şekilde geliştiriyorlar? Maalesef bu soruların cevabı son zamanlarda üniversite ortamlarında yaşananlarıda göz önünde bulundurursak olumlu bir yönde değil gençler geleceklerini şekillendirecekleri üniversite yıllarını yok yere heba ediyorlar bir bireyin kendisine ait düşüncelerinin olması çok güzel bir şey ama sahip olduğu düşüncenin ana hatlarını bilmeden şiddet ortamı oluşturmak hem gençlerimizin ileriye dönük hayatlarında kara bir leke hemde ayak bastıkları ülke içinde bir utanç tablosu durumuna geliyor. 
   Dünya genelinde genç nüfusun değeri her bir ülke için bulunmaz bir nimet olarak görülüyor ama genç nüfusun oluşması ile herşey bitmiyor söz konusu genç nüfus kitlesini, küresel nitelikte kendi geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından saptırmadan dünya emek talebinin standartlarına uygun olarak yetiştirmek gerekiyor. Bu konuda hem anne ve babalara hemde geleceğimizin teminatı gençlerimize çok şey düşüyor. 
   Bahsettiğimiz her bir noktanın özetini çıkaracak olursak işsizlik probleminin tek sorumlusu olarak devleti gösteremeyiz devletin tek görevi ortam oluşturmaktır artık günümüz Keynes'in Genel Teorisinde ortaya attığı gönülsüz işsizlik kavramından uzaklaşmakta daha önce bahsettiğimiz gibi küreselleşme ile birlikte gençler kendi yeteneklerini,eğitimleri sonucunda sahip oldukları bilgiler doğrultusunda ücret talep ettiklerini, cari ücreti reddedip gönüllü olarak işsiz kaldıklarını bahsetmiş ve bu noktayı eleştirmiştik.
  Sonuç olarak sadece işsizlik değil her bir makro ekonomik problemin sorumlusunu devleti göstermek ve cezayı devlete kesmek mantıksızlıktır.  Bu problemler hepimizin ortak problemleri o  yüzden istikrarsızlığa muhalefet yapmak değil istikrarsızlıklara mantıklı çözümler üretmek gerekir.

SONUÇ
 İşsizlik ile ilgili bahsettiğimiz tüm kavramların analizi sonucunda işsizlik sadece belli bir ülkeyi ilgilendiren bir problem değildir. İşsizliğin olmadığı bir ülkede yoktur gerek gelişmiş ülke olsun gerekte az gelişmiş bir ülke olsun her bir ülkede gerçekleşen bir işsizlik oranı vardır. İşsizliği etkileyen birçok faktör vardır ve bu faktörler ülkelerin sosyal, siyasal, ekonomik, inanç, kültür-gelenek ve yaşayış biçimlerine göre değişmektedir.
   21.yy da işsizlik oranlarının belirlenmesinde farklı işsizlik türlerinin oluşması da neden olmuştur farklı alanların ve sektörlerin gelişmesi ile birlikte yeni işsizlik türleri ortaya çıkmıştır bunların en başında teknolojik gelişme ile birlikte gerçekleşen teknolojik işsizlik olmuştur. İşsizliğin gelişmesinde ise eğitim konusundaki eksiklikler sonucunda oluşması geciken kaliteli bireylerin eksikliği ve beşeri sermaye noksanlığı da çok ciddi bir problemdir. İşsizliği tamamen ortadan kaldırmamız mümkün değildir çalışmanın başında da söylediğimiz gibi bu durum sadece ütopik bir dünyada gerçekleşebilir. Tam istihdam sadece ülkelerin yaklaşmak istediği bir sınırdır ve ülkeler bu tam istihdama yaklaşabilmek için en önemli makro ekonomik problemlerden biri olan işsizlik konusuna yönelik çözüm aramaktadırlar bu arayış yıllar önce nasıl var oldu ise ilerleyen dönemlerde de bu arayış var olacaktır.
 
KAYNAKÇA

  1. Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012
       2)    İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
       3)    T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO:                         1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8)
       4)    Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997}
       5)       Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU
                                                                                                            


[1] İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar / Dr. Berrin-CEYLAN-ATAMAN
[2] T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2566 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1536 iktisada giriş  Prof.Dr. Kemal YILDIRIM (Ünite 5, 8) sy 109-110
[3] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy 362-363

[5] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-363
[6] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[7] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-364
[8] Makro ekonomi Kemal YILDIRIM-Doğan KARAMAN-Murat TAŞDEMİR 2012 sy-365
[9] Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 13: 21-26 {1997} sy 23-24
[10] Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 20 2008 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE POLİTİKALARI Araş Gör. E.Yasemin UYAR BOZDAĞLIOĞLU sy 46
 
DeL��� : Film izle
Copyright © 2012 - 2013. Ekonomi Akademisi

Tasar�m: G�ncel Bilgi